"Z" Harfi İle Başlayanlar

Zahriye:
1. Mektup veya kâğıdın arka tarafına yazJan yazı; arkasındaki şerh.
2. Yazma eserlerin başlık bulunan ilk sayfasından önceki, temellük kaydı bulunan, çoğunlukla tezhibli ve bazan da boş sayfalarına zahriye adı verilir. Bu sayfalarda bazan kitap başlığı, müellifi, meşkurların hükmü, bir beyit v.b. yazalar bulunur.
Fatih, devri kitaplarında zahriye çift sayfa halindedir. Kimi sayfayı tamamen kaplar, kimi de madalyon biçimindedir. Genellikle ilk sayfada kitabın Sultan Mehmed b. Murad Han'ın mütalâası için yazıldığını göste­ren kayıt, ikincisinde ise kitabın ve müellifin adı vardır.
Zamk-ı Arabi: Ezme yaldız, varak altın ve mürekkeb yapımında kullanılan kimyevî madde.
Zarf: Bir şeyi kavrayan, çevreleyen. Yazma eserlerde kap ve metin harici kısımlar anlamına gelir.
Zemin Doldurma: Bir tezhibin şekli belli olup, altınları sürülerek tahriri bitince, araları uygun renklerle boyanırsa buna zemin doldurma denir.
Zencirek: Yazma kitapların sayfa kenarlarına ve levha yazılarının etrafına, iki çizgi arasında altın yaldızla yapılan zincirleme halkalar şeklindeki süsleme suya verilen ad.
Zerçedvel: Yazma eserlerde sayfa kenarlarına altınla çekilen çizgilere verilen ad.
Zerduva Cild: Kadife kaplı cild.
Zerdûz:
1. Altınla iş yapan
2. Altınla yapılmış iş.
Zerdûz Cild: Kitabın kabını teşkil eden mukavvanın göbek ve kenarı kesilir; Buraya yerleştirilen kadife altınla, işlenerek zerdûz cild yapılırdı. Buna zerdûz kap da denilmiştir.
Zerdûzan: Altın işleyenler.
Zerdûzî: Deri üzerine altın işlemeli cild.
Zerefşan: Altın serpmek, püskürtmek; püskürtme altınla yapılan süsleme çeşidi. Varak altın toz hâline getirilip jelatinli su ile karıştırılır. Daha sonra fırça ile (veya elek; üstünden), jelatinli su ya da yumurta akı sürülmüş kâğıda serpiştirilir. Zermühre ile parlatılır. Eski ve kıymetli kitaplar çoğunlukla bu tür kâğıt üzerine yazılmıştır.
Zerender-zer: Süsleme terimi. Sarı altın üzerine yeşil altınla yapılan süsleme.
Zerender-zer Nokta: Altın zemin üzerine tekrar altınla, düzgün şekillerle yapılan nokta.
Zerendûd: Altın yaldızlı. Kâğıdın üzerine sıvama altın sürülmesine verilen ad. Çoğu minyatürler bu altın üzerine yapılmıştır.
Zerkâr: Altın işleme; sırma ile işlenmiş.
Zerkûf: Altın tozu, altın yaprak yapan, sarı yaldız yapan sanatkâr.
Zermühre: Altın parlatmak için, akik, Süleymanî taş, yeşim veya ağaçtan yapılan, ucu sivri ya da toparlak ve bir çubuğa bağlı âletin adı. Mazgala da denilmiştir. Bununla parlatılmış işlere Pesend denilmiştir.
Zernişan: İrili ufaklı altın noktalarla süslenmiş kâğıtlara verilen ad. Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver'in anlattığına göre kalbur üzerine altın varakkonularak üzerinden kuru bir fırça geçirilir; altın, gayrımuntazam iri parçalar hâlinde, kalburun altındaki kâğıt üzerine yayılır. Bu tür altınlanankâğıtlar çok kıymetlidir.
Zernüvis: Altın yaldızla yazı yazan hattat veya müzehhib.
Zerrin Kalem: Altından yapılmış kalem. Bk.Kalem.
Zerşikâf: Boyalı halkâr. Boya ile yaldızın birlikte kullanılmasıyla yapılan süslemeler. Bk. Halkâr.
Zervarak: Eski kâğıtlar aharlanıp mührelendikten başka bir de üzerlerine altın serpme yapılırdı. Buna zervarafc denir. Altın serpme şöyle yapılırdı: Bir fincan içine birkaç tane nohut konur ve bu fincan içine de altın tozu dökülür. Bir kâğıt üzerine zamk sürülür ve ağzına tülbend gerilmiş fin­can bu kâğıt üzerinde sallanır. Tülbentin deliklerinden sızan altın zerre­leri kâğıt üzerine dökülerek bir tabaka teşkil eder.
Zevane: Bk. Lika.
Zeyl: Doğu yazmalarında, bir konunun birbirini izleyen yazarlarca belirli zaman çerçevesi içinde sürdürülmesiyle meydana gelen eser.
Zırnık: Sarı mürekfceb.
Zilbahar cild: Üzerine ezme altınla, fırça kullanılarak geometrik çizgiler çizilmiş, kesişen hatlar arasına yaldız ve noktalar konulmuş deri cildlere verilen ad. Kafes de denilmiştir. Süsleme, kapağın ortasını veya bütün yüzünü kaplar. Bazan cild mahfazasında da aynı süsleme görülür. XIX. yüzyılda çok rastlanır. Kelimenin zerbahar şeklinde söylenmesi gerektiğini ileri sürenler varsa da, kayttlarda hep zilbahar olarak geçmiştir.
Zincirli Şemse: Bk. Şemse.
Zîr-i Meşk: (Zîr: Alt, aşağı) Eskiden yazı yazmak için kâğıdın altına konan altlığa verilen ad.
Zülfe: Sülüs yazısında eliflerin ucundaki çengellere verilen ad. Zülfe, Arapça «ufak saçak» demektir. Elifin çengeli de saçağa benzediğinden im adı almıştır. Ayrıca tuğların yanlarındaki küçük bayrak şeklindeki kavislere de zülfe veya zülüf denilir.
Zülüf: Bk. Zülfe.



"Y" Harfi İle Başlayanlar

Yakut tarzı: Meşhur hattat Yakut-ı Muşta'sımf nin yazdığı biçimdeki yazılara denir. Bu şekildeki yazılarda sayfa iki veya.üç kısma ayrılır; her kısmın bir satırı sülüs, diğer satırları nesihle yazılırdı.
Yaldız: Bk. Altın yaldız.
Yan Kâğıdı: Ciltçilik terimi. Araya konan ve Acem kösteği (b. bk.) kendisine yapıştırılan kâğıda verilen ad.
Yapıştırma şemse: Altın yapıştırıldıktan sonra üzerine kalıp basılmak suretiyle yapılan şemselere verilen ad.
Yaprak: 1. Varak (b. bk).  2. Yaprağa benzer süsleme motifi.
Yaprak demeti: Yalnız yapraklardan meydana gelen süsleme motifi.
Yaprak nokta: Düzgün yapraklardan oluşan nokta.
Yastık:
1.Yaprak altının bıçakla üzerinde kesildiği âletin adı.
2. Tezhibde, altın varakları istenilen büyüklükte kesmek için, varağın altına konan deriye de yastık denir.
3. Şiraze altındaki deri. Şiraze bunun üzerine oturur.
Yavru kalemtraş : Bkz. Kalemtraş.
Yazı çekmecesi: Eskiden yazı takımlarıyla, kâğıt, kalem ye diğer malzemenin konulduğu kapaklı küçük sandıklara verilen ad. Odada hattatın oturduğu sedir üstüne konurdu. Sadeleri olduğu gibi işlemeli ve sedeflileri de vardı.
Yazı hududu: Levha ve murakkalarda yazının etrafına çekilen çizgilerin bütününe verilen ad. Bu çizgilerin etrafına ya tezhib yapılır veya altın sürülür.
Yazı kalemi: Bk. Kalem.
Yazı-resim: Eskiden bazı hattatların, yazılarını resim biçiminde düzenle meleri sonucunda ortaya çıkan istif yazısı. Leylek, armut, kayık biçiminde yazılar meşhurdur.
Yazı takımı: Yazı yazmakta kullanılan âletlerin tümü. Takım genellikle kenarlı bir tepsi içinde iki hokka, bir rıhdan, bir süngerlik, bir kaleintraş, bir makta ve bir makastan meydana gelirdi.
Yazalı cild: İç kapak ve mıkleb içi bordürlerinde âyet veya beyitler yazılmış olan cild.
Yazana: Basılmamış, yazılarak çoğaltılmış.
Yazma cild: Üzerleri sıvama varak altını yahut ezme altın sürülmek suretiyle kaplanmış olan deriden cildlere verilen ad.
Yazana şemse: Kabartmalı olmayan şemse.
Yekpare su: Bk. Kesme.
Yekpare şemse: Kitap cildlerinde kabın tamamını kaplayan meşinin üzerine yapılan şemse.
Yekşah:
1. Demirden âlet,
2. Yaldız sürülmüş deri zemine yekşah demirini kakmak suretiyle yapılan cild. Bu cildler XVIII. yüzyılda çok görülür.
Yelen: Kamış kalemin açılması sırasında çıkan tozların temizlenmesinde kullanılan tüyün adıdır. Kuş ya da tavuk tüyündendir.
Yeşil altın: Altının gümüşle karışmasından meydana gelir. Altınlar arasında güzel bir fark gösterdiğinden tezhibde kullanılmıştır.
Yılankavi: Yılan gibi, S şeklinde kıvrılmış süslemelere verilen ad.


"V" Harfi İle Başlayanlar

Vahşî: Kamış kalemin ortası kesik ucunun yazıdan yana olan kısmına verilen ad. Yazandan yana olan kısmına ünsî denir. Nesih, sülüs, rik'a'da vahşî taraf ünsîden dar, divanî, kırma ve deşti'de daha geniş, nestalik'te ise ikisi de eşit olur.
Vakfe: Durak, durulacak yer, nokta. Bk. Durak.
Vakfe Gülü: Ayetlerin sözbaşlarına veya sonlarına konan ve nokta görevi yapan tezhibli çiçeklere verilen addır.
Vakıf Gülü: Bk. Vakfe gülü, GÜL.
Vakıf Kitap: Herhangi bir kütüphane, cami ve benzejri bir kuruma vakıf olarak verilen kitap. Böyle kitaplarda genellikle vakıf mührü bulunur.
Vakıf Kitaplık: Toplumun yararlanması için sonsuz olarak bağışlanmış bulunan ve vakıf şartlarına uygun bir hizmet vermekle yükümlü bulunan kitaplık. Padişah, sultan ve devlet adamlarının kurdukları vakıf kitaplıkların birçoğunun koleksiyonları bugün Süleymaniye Kütüphanesinde bulunmaktadır.
Varak:
1. Yaprak, tabaka,
2. Yazma eserlerden her bir yaprak. Ön yüzü (a), arka yüzü (b) olarak numaralanır.
Varak altın: Bk. Altın varak.
Varakçı: Varak altım hazırlayan ustalar.
Varakçılık: Altın eziciîiği.
Vâsıtî: Kamış kalemlerin iyi cinsinden birine verilen ad. Gelibolulu Âlî, Mendkib-i Hünerverari'da «Tahkik-i hakik hoş-nüvisan-ı cihan ve rakam -giran-ı maaprif-nişan olan üstâdlara vâcibdir ki kalem kısmının elbette vasilisini kullananlar» demektedir.
Vasla: İlk tuğraların bir kısmında padişah ve babasının isim ve unvanları ile tuğrayı tamamlayan işaretlerden başka bazı şekiller daha bulunmaktadır. Bunlardan ilk defa bahseden P.Wittek, bu şekillere «Vasla» adını verir. Wittek'e göre vaslalar tuğranın bizzat tuğra sahibi tarafından çekilmiş olabileceğini gösterir. Bilinen vaslalı tuğralar: Orhan, I. Murad, I. Bayezid, Emir Süleyman, I. Mehmed, II. Murad (Şehzadelik tuğrası), II. Mehmed (Şehzadelik tuğrası).
Vassal: Bozulmuş ve dağılmış el yazması kitapları tamir eden ve kâğıtları yenileyerek sayfaları birbirine birleştiren (vasi eden) sanatkâr. Sayfaları yapışan eski yazılı bir kitabın sayfalarını ayıran sanatkâra da vassal denir.
Vassale:
1. Kâğıtları bozulup yırtılmış yazma eserlerde bu kısımlara kâğıt eklenerek yapılan tamir biçimi. Her iki kâğıt traş edilip birbiri üzerine bindirilmek suretiyle tamir yapılır ve ek eri belli olmaz.
2. Yazma kitaplarda kırılmış cedvellerin (cedvel kesiğinin) tamirine de bu ad verilir. Çerçeve vaziyetinde kalan yan kâğıtlar, dikkatle ortalarından yatay biçimde ikiye ayrılarak, asıl çerçeve içinde kalan yazılı kısmın kenarları inceltilir ve çerçevenin ayrılan kısımları arasına sokulup, muştalamak suretiyle yapıştırılır.
3. Metnin yazıldığı kâğıt ile yazı dışında kalan bölümü meydana getiren kâğıdın ayrı cinslerden olması durumu.
Vazolu çiçek motifi: Daha çok lake kitap cildlerinde görülen realist çiçek motiflerinin bir türüdür.
Veziri: Yazma eserlerin dört köşe ve kare biçimlilerine verilen ad. Bu kitaplar çoğunlukla küçük boyutlu olurdu.


"U ve Ü" Harfleri İle Başlayanlar

Uhra: Minyatürde desen çizerken kullanılan kiremit rengi boyanın adı. Bk. Minyatür.
Ulama: Yazma kitaplarda yazı ve sayfa kenarına su olarak yapılan birbirine bağlı kanca şeklinde süsleme.



Üç beyaz nokta: Tezhib terimi. Zemin doldurmak amacıyla, küçük bir üçgenin köşeleri dizilişiyle konulan beyaz boyalı üç noktaya verilen ad.
Üç iplik rûmî: Tezhib terimi. Levha kenarlarının iç pervazına zencirek yerine resmedilen rûmî şekillerden oluşan kenar şeridine verilen ad. örgü şeklinde dizilmiş üç çizgide motifler yer almıştır.
Ümmü'l-hat: Bk. Sülüs.
Ünsî: Kamış kalemin iki parçadan meydana gelen kesik kısmının yazandan yana olan tarafına verilen ad. Diğer kısmına vahşî denir.
Menakib-i Hünerveran, s.10'da, hat çeşitlerine göre vahşî ve ünsî oranı belirtilmiştir.
Tuğrakeş Hakkı Altunbezer'in tanıdığı büyük hattatlar hakkında verdiği bilgilere göre;
«Şeşkalemde maharet sahibi olan Rakım Efendi'nin, Eğrikapılı Rasim Efendi'nin, Kazasker Mustafa İzzet Efendi'nin, Şefik Bey'in, Sami Efendi'nin kalemlerinin ünsîsi ve vahşîsi müsavi surette idi».
Üstadân-ı Seb'a: «Yedi üstad» anlamına gelen bir terimdir. Yâkut-ı Mustasımî ile Ergun Kâmil, Abdullah Sayrafî, Yahyayı Sofi, Mübarekşah-ı Süyufî, Mübarekşah Kutub ve Şeyh Ahmed Sühreverdî adlı öğrencilere hattatlarcâ bu isim verilmiştir.
Şeyh Hamdullah, oğlu Mustafa Dede, damadı ve öğrencisi Şükrullah, öğrencileri ve halazadeleri Celâl oğlu Muhyiddin ve kardeşi Cemalüddin ile Ahmed Karahisarî ve Amasyalı Abdullah Çelebi, Hamdullah tarzı bir okul geliştirmişler ve Osmanhlardaki Üstadân-ı Şeb'a'yı teşkil etmişlerdir.
Üstten ayırma şemse: Zemin deri renginde bırakılarak, yalnız kabartma şekillerin, altınlanmâsı suretiyle yapılan şemse.
Üstübeç: İsfidaç da denilir. Ahar yapımında da kullanılan beyaz maddedir.
Üstün: Eski yazıda harfleri a, e sesiyle okutmak için harfin altına konulan küçük yatay çizgi.
Üstünlü esreli: Halk arasında harekeli yazıya verilen addır.


"T" Harfi İle Başlayanlar

Tabaka: İnce yaprak hâlindeki kâğıda verilen ad.
Tahrif-i kalem: Kalem değiştirme. XIII. Yüzyılda Amasyalı bir Türk olup, Abbasî halifesi Musta'simin kölesi olan Yakut al-Musta'simi, o zamana kadar düz olan kamış kalem ucunu eğri keserek tahrif-i kalemi bulmuştur.
Tahrîr: Sayfanın yazı kenarlarını çevirmek üzere dört tarafına çekilen çizgi; cedvellerin kenarına çekilen değişik renkli çizgiler; boya veya altınla işlenen süsleme şekillerinin çevrelerine daha koyu renkte ve çoğunlukla mürekkeble geçirilen çizgiler.
Tahrir çekmek: Satırlar arasına yapılan yaldızların etrafina ve yazı çevresine mürekkeb ve fırça ile çizgi çekmek.
Tahrirli halkâr: Yazma kitapların sayfa kenarlarına altınla yapılan çiçek ve şekillerin, etrafına tahrir çekilmiş olanlarına verilen ad.
Ta'kihe: Bk. Ayak.
Talik: Yatık çizgileri uzun, dik çizgileri kasa bir yazıdır; yaygın ve hafif sağa, geriye yatıktır, İranlıların kullandığı bu yazıya Osmanlılar talik, İran'lılar ise nestalik demişlerdir. Talik, levha, kitabe ye kitap yazısıdır. Osmanlılarda ekseriya levhalarda kullanılmıştır. Yesarhâde Mustafa İzzet Efendi bu yazının en büyük ustasıdır.
Talik'ın üç çeşidi vardır. Şikeste, çârdank, kamış kalem. Şikeste, nesihe yaklaşan toparlanmış talik; çârdank, talik sülüsü; kamış kalem ise talik celisi, yani iri taliktir.
Talik'ın incesine, hafi veya ince talik yahut hurda talik denir.
Talik kâğıdı: Talik yazı yazmak için hazırlanan kâğıtlara verilen ad. Nakışlıya da ebrulu bir k'ğıt üzerine bundan 4-5 mm ufak olan Hind âbadlsiveya benzeri kâğıt ortasından yapıştırılırdı. istanbul'da bu kâğıdı hazırlayanlar kâğıdın köşelerine soğuk damga basarlar yahut altın varak üzerine isimlerini yazarlardı.
Ta'likat: Bir kitabın içindekileri tashih veya açıklama maksadıyla sayfa kenarlarına yazılan yazılar. Yazma eserlerde bu tür yazılara sık rastlanır (derkenar). B azan da bu tür yazılar ayrı bir eşer meydana getirir. Bunlara da ta'likat denir.
Taraklı ebru: Ebru için boya hazırlanırken sudaki boyalara tarakla şekil verilmek suretiyle elde edilen ebru. înce yollu bir görünümü yardır.
Tarama ebru: Gelgit ebrusu da denilir. Kitreli suya konulan boyalar bir. iğne ile düzeltilerek bu desen elde edilir.
Tarif: Yazı öğrenenlere, hocaları tarafından meşk etmeleri için verilen örnek.
Tarrâh: Süslememi .desen çizen sanatkâr. Eskiden resim yapanlara, özellikle bahçe resmi yapanlara verilen addır.
Tashih kalemtraşı: Ufak boyda, küçük söğüt yaprağı biçiminde kalemtraş. Burunları kavisli değil de üçgen şeklinde yapılan ve büyük yazıların tashihinde kullanılan kalemtraşlar da vardır.
Taslamak: Cildlerin ve kitap mahfazalarının hazırlanması anlamında kullanılan bir terim.
Tasvir: Resim, Bk. Nakış.
Tavlama: Kâğıdın sertliğini gidermek için yapılan işleme denir. Aharı çok olan ve sert kâğıtları birkaç defa tek tek soğuk sudan geçirip, ıslakken birbiri üzerine koyup, rüzgârsız bir yerde gölgede kurutmak suretiyle uygulanır.
Tavşan ayağı: Tezhibde altının tozlarını toplanla ve süpürme işinde kullanılan fırçanın adıdır. Bu iş için çoğunlukla tüylü tavşan ayağı kullanıldığından bu ad verilmiştir.
Teber: Ucu sivri demir. Cildçilikte altın yaldız üzerine tarama süs yapmakta kullandır.
Tebyiz: Bkz. Beyaza çekme.
Tefe: On tane altın varağa deste, on destesine tefe (veya defe) denir.
Tek aharlı: Üzerine bir defa ahar sürülen kâğıtlara verilen ad.
Tek dikiş: Cildçilik terimi. Tek dikişle dikilen cildli kitaplar için kullanılır.
Tek göbek: Yabaizca ortasına şemse yapılmış cildlere verilen ad.
Tek kuzu: Bkz. Kuzulu cedvel.
Tek nüsha: Bilinen yalnızca bir tane nüshası olan eser.
Tek Pervaz: Kenarlarına yalnız bir renkte kâğıt yapıştırılmış plan levhalara verilen ad.
Tekali: Eski kâğıt çeşitlerinden birinin adıdır. Tek bir sayfadan ibarettir. Ayni kâğıdın iki sayfalı olanına cifali denilirdi.
Teker: Cildçilikte, kapların üzerine yekşah yapmak için kullanılan âletin adı. Buna yekşah demiri de denir. Etrafında ufak dişleri bulunan saat çarkına: benzer madenî bir dairedir. Yaldızların üzerinden yürütülünce «yekşah» adı verilen noktalar meydana gelir.
Telatin: Bir çeşit sağlam ve yumuşak sahtiyan olup, kendine özgü hoş bir kokusu vardır.
Telhis: 1. Bir kitap veya fikrin özetini veren kitap ya da yazı.  2. Sadrazamların günlük olaylar özeti.
Temellük Kaydı: Yazma eserin ait bulunduğu kişiyi veya kitaplığı bildiren yazı, kayıt. Genellikle zahriyede bulunur.
Temme: Eski yazıyla yazılan kitapların bittiğini belirtmek üzere son sayfaya konulan işaret (J). «Bitti, tamam oldu» anlamına gelir.
Temmet: Yazma eserin bittiğini gösteren işaret. Kısaca temme, üç mim veya tek mim (^) konulduğu da olmuştur.
Tenazur: Tersine denk durumlu olan süsleme şekilleri, simetri.
Tenekâr: Mukavva yapılırken, kabı kurttan korumak için kolaya katılan bir madde.
Tev-emân: ikizler. Bir yazı çeşidi.
Tevkî: 2-3 mm kalınlığında ve kelimelerin arası birleştirilerek yazılan yazı. Osmanlı Divanî yazısının esasını teşkil etmiş, berat ve fermanlarda kullanılmıştırr. Bazı eski tuğraların imzalarında da bu yazıya rastlanır. Ayrıca tuğra kelimesinin Farsçası nişan, Arapçası tevkiî'dir.
Tevkiî: Bk. Tuğraî.
Tezhib: Yazma kitaplarla murakkalarda, boya ve altın tozu ile yapılan her türlü süsleme, işine tezbib denilir. Böyle eserlere müzehheb, "tezbib yapanlara ise müzehhib denilir.
Arapça'da «altınlama» anlamına geliyorsa da, tezbib sözü yalnız altınla işlenen süsleme için değil, toprak boyalarla yapılan kitap tezyinatı için de kullanılır. Hattâ bazı müzehhibler minyatür de yapmışlardır.
Yazma kitaplarda zahriyeler, batimeler, kitapların ilk sayfa başları, başlık, secde kenarları ve değerli yazmaların sayfa kenarları tezhiblenirdi. Müzekkib, kalem fırça ile tezhib şekillerini kâğıt üzerine çizer, sonra şimşir veya çinko üzerinde iğne ile delerek tezhiblenecek esas kâğıt üzerine tatbik eder ve ince kömür tozuyla, delinen şekiller esas kâğıt üzerine silkilir. Elle bozmamak için şekillerin dörtte bir kısımları silkilip, boyandıkça diğer kısımlara geçilir. Sonra boya, altınlama ve mühreleme işlemleri uygulanır. Tezhibde bazı boya ve yaldızlar kabarık gösterilmek istenirse, yaldız ve renk sürülmeden önce yumurta sarısıyla karıştırılmış kalınca beyaz boya ile kapatılıp kuruması beklenir. Sonra üzeri yaldız ve boya ile işlenir.
Türk tezhibi dört genel bölümde toplanabilir:
1. Selçuklu tezhibi, 2. Osmanlı erken devir tezhibi, 3. Osmanlı klâsik devir tezhibi, 4. Batılılaşma dönemi tezhibi.
XV. yüzyılda genellikle rûmî üslûptaki kıvrımlı bezemeler, Lâle devrinde kökler ile çiçekler, barok devrinde ise Avrupa rönesans ve barok kıvrımları taklit edilmiştir.
Teknik ayrılıklarına göre; zeminleri doldurulmuş ağır tezbibler, katı'a, saz yolu, pesend, halkâr, altın varak yapıştırma, ezilerek toz hâlfine getirme, serpme (zerefşan) ve püskürtme gibi çeşitli metodlar tezhibe uygulanmıştır.
Tezhibci: Tezbib yapan, müzehhib.
Tezyinat: Süsleme, bezeme.
Tığ: Tezhibde desenin bitiminde kullanılan bir yardımcı süsleme motifidir. Süslemeden boş kısma geçiş, pek az örnek dışında, daima tığlarla yapılmıştır. Tığlarda motif genişten dara geçmekte, incelerek son bulmaktadır. Tığlar genellikle mavi ile çekilmiş, ancak eserine ve tezhibine göre bu aha renge altın, kırmızı ve yeşil renkler de katılmıştır.
Tılâ: Eskiden hattatların aharladıkları kâğıdın üstüne sürdükleri madde. Kâğıtları kaygan hâle getirirdi.
Tırnak mühre : Şemse kapları parlatmak için kullanılan, açılmış kurşun kalemi şeklindeki mühreye verilen ad. Damar mühresi de denilir.
Tirşe: Üzerine yazı yazılacak şekle konulmuş hayvan derisine verilen ad.iyisi genç dana derisinden, adîleri koyun ve keçi derisinden yapılırdı. Eski yazılara göre tirşe şöyle "yapılır di: Deri, kılları kesilip kireçlendikten sonra ağaçtan bir dayanak üstüne serilir, içi kazınarak, yapışık kalmış et ve yağ artıkları kaldırılır. Bol su ile yıkanır, temizlenir. Tahtaya gerilir, ete yapışık kısmına ince elekten geçirilmiş tebeşir tozu serpilir ve yüzeyi sünger taşı ile düzeltilir. Kıllı yüzeyi de sünger taşı ile düzeltilir. Bu işlem sırasında çok dikkat edip deriyi yıpratmamak gerekir. Böylece hazırlanan deri çerçeveye gerilerek özenle saçak ve kuru havada kurutulur.
Elde edilen tirşe (parşömen) ince ve beyazdır. Buna verilen diğer bir ad ise velin'dir. Tirşe beyaz, san ve kırmızı olmak üzere üç çeşittir. Yazı derinin bir yüzüne yazılır. Ak deri adı da verilir. Ayrıca altın inceltmekte kullanılan deriye de tirşe denilir.
Tiyn-i hikmet: Hattatlar tarafından tebeşire verilen addır. Tebeşir çuhaya sürülür ve tebeşirli çuha gezdirilmek suretiyle kâğıdın yağlılığı giderilirdi. Bu işlem kalemin kâğıdın üzerinde gereğinden fazla kaymaması için yapılırdı.
Torba: Cildçilik terimi. Kitap kapları taşlanırken derinin yapıştırılmasından önce, kitabın üzerine iki tarafa konulup uç tarafı kitabin kalınlığına göre yapıştırılan kâğıdın adıdır. Körük bunun üzerine yapıştırlırdı.
Toz varak: Tezhib ve cildde kullanılan, altın tozundan yapılma varaklara verilen ad. Altın tozu, sıkıştırılarak yaprak hâline getirilmiştir.
Tuğ: Bk. Tuğra.
Tuğra: Padişahların nişan ve yazılı alâmeti, bir nevi imzasıdır.[56]\ Saltanatın kaldırılmasına kadar kullanılmış, hat sanatının bir kolu olarak da giderek gelişmiş ve sonra tarihe kanşmıştır. Tuğra dört bölümden ibarettir :
Sere: Tuğranın alt tarafında bulunan ve asıl metnin yazılı olduğu kısmın adı. Kürsü de denir. Bu kısımda padişahın ve babasının adları yazılıdır.
Beyze: Tuğranın sol tarafındaki yuvarlak kısma verilen, addır. Yumurtaya benzediği için bu ad verilmiştir. Tuğranın bu kısmı, tuğradaki baba adına işaret eden «bin» sözünün yazılış biçimidir. Bazan dal (^) harfi, bazan da yalnızca tuğrayı tamamlayan işaretler bu şekli alır. «Muzaffer» kelimesi tuğraya girdikten sonra bu kelimenin n (j) harfi sola doğru beyzeleri keserek uzamıştır, iç beyzenin ortasında «daima» kelimesi yazılıdır.
Tuğ: Tuğranın üst tarafındaki elif harfi şeklindeki çizgilerin adıdır. Bunlar bazan elif, bazan lam, yahut sin harfinin çizgisi olurlar.
Elif veya elif-lâm da denir. Bazı tuğralarda tuğların bir kısmı hiçbir harfin uzantısı değil, yalnızca şekli tamamlayan işaretlerdir. Tuğların yanlarında flama şeklindeki kavislere zülüf veya zülfe denir.
Kol: Hançere de denilir. Beyzelerin devamı olan ve Muzaffer kelimesinin üzerinden geçerek paralel şekilde sağa uzanan kısımlardır.
Tuğra-nüvis: Bk. Tuğraî.
Tuğraî: Berat, ferman y.b.'ne tuğra çekme işini yapanlara verilen unvan. Tuğra nüviş ve tevkiî de denilirdi.
Turna gagası: Bk. Dönbaba.
Türk rokokosu: XVIII. yüzyılda Türk süslemeciliğinde Batı'nın oluşturduğu Barok, Ampir ve Rokoko stilleri mahallî karakterlerle karışarak «Türk rokokosu» adı verilen yeni bir üslûbun doğmasına yol açmıştır.
Tüy kalem: Kaz, ördek ve benzeri hayvanların büyükçe tüyleri, saplarından tıpkı kalem gibi sivriltilerek yazı ve nakışta kullanılmıştır.



"Ş" Harfi İle Başlayanlar

Şakk-ı Kalem: Eski kamış kalemlerin ucunu dikine olarak çatlatma. Şarih: Bir kitabı şerh eden, kitaba açıklama yazan kimse.
Şebih: İnsan resmi. Tasvir de denir. Eskiden insan resmi yapmaya şebih yazmak denilmiştir.
Şebih yazmak: İnsan resmi yapmak. Şebihnüvis: Portre yapan. Bk. Nakış.
Şecâb: Mecma adı verilen geniş karınlı kare şeklinde madenî hokkaların kapaklarına verilen ad.
Şecerî: Bk. Hatt-ı Şecerî.
Şedde: Eski yazıda üstüne konduğu harfi çift okutturan işaret.
Şeffaf kâğıt: Bir resim üzerine konunca alttaki resmi görmek mümkün olan kâğıtlara denilir.
Şemse: (Şems: Arapça'da güneş). Eski kitap cildlerinin üzerine yapılan güneş şeklinde süsleme motifi. Kapağın tamamını kaplayan meşinin üzerine yapıldığı gibi, ayrı bir parça hâlinde kabı örten meşinin ortası hazırlanan parça büyüklüğünde kesilip yerleştirilmek suretiyle yapıldığı da olmuştur. Parçalı olmayıp meşinin üstüne yapılana yekpare şemse; parça hâlinde kesilip yerleştirilerek yapılana parçalı şemse; etrafı zincir şeklinde bordürlü olana zincirli şemse; kapakların mukavvası oyulup, içine kabartma olarak oturtulana gömme şemse; şemse kısmı zeminden farklı renkte olana mülevven şemse; sırf altın yaldızla basılana mülemma şemse; kesilerek oyulmuş deriden yapılana müşebbek şemse; cildin üzerine kalıpla kabartma olarak basılan ve üzerine yaldız vurulmayana soğuk şemse; motif kalıbının zemini altınla doldurulmuş, motifler kabartma şeklinde üstte ve deri renginde bırakılmışsa alttan ayırma şemse; zemin olduğu gibi bırakılıp, yalnız motifler altınlanmışsa üstten ayırma şemse denilir.
Şemseler Anadolu Selçukluları ve XV. yüzyıl Osmanlı kitap kaplarında genellikle yuvarlak, dilimli, nadiren beyzidir. XVI. yüzyıldan itibaren ise oval biçimde ve salbeklidir. Şemse, salbek, köşebent kompozisyonunu kenarlarda bordur çevirir. Klâsik Türk cildlerinde genellikle şemse ile köşebent arasındaki kısım boş bırakılmış, az sayıda cildde ise bu kısım da süslenmiştir.
Şemselerde genellikle rûmî ve hataî motifler, geometrik biçimler kullanılmıştır. Motif yerleşiminin çoğu zaman (S) harfi biçiminde bir hat gelişimi üzerinde oluştuğu görülür. Süslemelerde adeta bir ters simetri vardır.
Şemseli kap: Kabında şemse bulunan kitap cildlerine denir. Şemse, cildin sağ kapağı üzerine yapıldığı gibi, iki kapağa, iç kapak veya miklebe de yapılmıştır.
Şerh: Bir kitabın ibaresini kelime kelime açıp izah ederek yazılan kitap.
Şeş Kalem:
1. Eski yazıda kullanılan altı yazı türü. Bk. Aklâm-ı sitte;
2. Bu altı yazı türünün altısını da çok güzel yazan sanatçı.
Şeşhane nokta: Kur'an-ı Kerim'de ayet aralarında görülen altıgen biçimli süslü nokta.
Şikâf: Boya ile yaldızın birlikte kullanılması suretiyle yapılan süsleme. Halkârın hafif renklendirilmiş şekli. Yazma kitaplarda, sayfa kenarlarında bu tür süslemeler çok görülür.
Şikeste: Eski yazı çeşitlerinden birinin adıdır. Kırık dökük şekilde? olduğu için bu ad verilmiştir. Kırma da denilir. Ayrıca talik yazının bir çeşidine de şikeste denir.
Şiraze: Klâsik cildde kitabın yapraklarını düzgün tutan bağ ve örgü. Elle örülür ve 2 adet ince, uzun iğne ile çeşitli örgülere göre değişen kalınlıkta iki renk ibrişim kullanılır. Cild yapılacak kitabin sayfalan cüz cüz alınır. Ustalık ve zevke göre yan yana dikilir. Dikişte kullanılan ipin uçları uzun bırakılır. Buna kanad denilir ve kitabın cilde bağlanmasını sağlar. Esas cüzleri birbirine ekleyen kısım şirazedir. Kolonları formaların ortasından alınanlara nişanlı şiraze, gelişigüzel yerlerden alınanlara saplama şiraze denilir.
Çeşitleri; Sıçandişi, sağ sol yolu, tek baklava, çift baklava, geçmeli, alafranga...
Modern cildlerde de şiraze taklidi olan yapıştırma şeritler süs olarak kullanılmıştır.
Şirmaga: Sapı balık derişi kaplanmış bıçak şeklinde kalemtraş.
Şukka: Arapça «parça» demektir ve kâğıt parçası anlamında kullanılmıştır. Yazına eserlere sonradan eklenen yazılara şukka denilir. Küçük ayrı kâğıtlara yazılıp sayfa aralarına yapıştırılmıştır.
Şükûfe: Mushaflarla yazma kitapların basma çiçek~şefclinde yapılan süsleme. Bu süsleme altın üstüne üstübeçle yapılır. Şükûfe, Farsça «çiçek» demektir.
Şükûfe üslûbu: Tabiî ve üslûplanmış şekildeki çiçeklerle yapılan süsleme tarzı. Çiçek minyatürleri, demet, buket, yazolu, vazosuz çiçekler, tekçiçekler şeklinde yapılmıştır. XVIII-XIX. yüzyılların Türk süsleme biçimidir.


"S" Harfi İle Başlayanlar

Sadberg : Yüz yaprak; birçok yaprağın oluşturduğu çiçek şeklinde süsleme motifi. Atlas çiçeği adıyla da bilinir.
Safiha : Düz, yassı yüz; madenî levha. Yazma eser başlıklarındaki, çoğunlukla dikdörtgen veya beyzî biçimde, düz yaldız çekilmiş satıhlara da safiha adı verilir. Bazen bunlarda eserin adı yazılıdır.
Sahaf: Eski devrin kitapçıları. Bayezid Camii avlusundan Kapalıçarşı'ya giden yolun iki tarafındaki dükkânlar, eskiden sahaf dükkânı idi. Bugün Bayezid Camii bitişiğinde Sahaf Çarşısı bulunmaktadır.
Sahaf kitabı : Eskiden satışı az olup, okuyucuları tarafından saklanan kitaplara verilen ad.
Sahtiyan : Cilt yapımında kullanılan keçi derisi. Sahtiyan, klâsik usûlde ıslatılıp yumuşatılarak bıçkı ile kâğıt inceliğinde traş edilmek suretiyle hazırlanırdı.
Sak : Tezhipte çiçek motiflerinin saplarına verilen ad. Arapça sak, ağaçlarla bitkilerin kök tarafı veya insanın baldırı demektir.
Sakal : Mücellit ve tezhipçilerin altın varaklan tutmak ve yapıştırmak için kullandıkları seyrek tüylü, genişçe fırça. Sakala benzediği için bu adı almıştır.
Salbek : Eski ciltlerde şemsenin iki ucundaki uzantı süslemeye verilen isimdir. XVI. yüzyılda en güzel örnekleri görülen salbekler XVII. yüzyılda büyümeye başlamış, giderek eski güzelliğini kaybetmiştir.
Samur fırça: Müzehhipler için en makbul olan fırça. Uzun yanan bir mum alevine benzemesi ve. ucunda ancak birkaç telli kıl bulunması şarttır.
Sancak Kur'an'ı : Ceviz kabuğunun içine yerleştirilerek gemilerin sancak direğine sancakla çekilen Kurban. Cava kalemi ile yazılırdı. Bunlar için klâsik süslemeli, çok güzel mahfazalar da yapılmıştır.
Sancak mushafı: Sancak başlarına takılan küçük Mushaf'lara verilen ad.
Sap : Tezhipte çiçek sapına benzetilerek yapılan şekiller.
Saplama şiraze : Bk. Şiraze.
Sarılma rûmî : Bk. Rûmî.
Sarma dal : Tezhipte çiçek ve yapraklı dalların kıvrılarak birbirine sarılmasından meydana gelen süsleme motifine verilen ad.
Satarehu : Bk. Ketebe.
Satırlamak : (mıstarlamak). Üzerine yazı yazılacak kâğıdı mıstar (satırlık, b. bk.) üzerine koyarak hafifçe bastırmak ve böylece kâğıt yüzeyinde kabarık bir iz elde etmek.
Sayfa kenarı : l —-Bir kitap sayfasının, yazılı bölümleri çevresinde kalan boşluğu;
2 — Bu boş kısma yazılan not, derkenar.
Saykal : Cilâcı, cila âleti.
Saykal-kâr : Yaldızcı.
Saykal-zen : Yaldızcı.
Saykallı : Yüzeyi parlatılmış kâğıt.
Saykallı âbadî : Uçuk krem veya beyaz parlak kâğıt.
Saz kalem : Kamıştan yapılan yazı kaleminin adı.
Saz yolu : Uzun dallar üzerine yapılan süslere denilir. Kıvrımdal adı da yerilir. Daha ziyade çiçekli ye yapraklı olur. Rûmî motiflerinin ayrı hatlar hâlinde aralarda kullanıldığı görülür. .
Sebeb-i te'lif : Yazılış sebebi.
Seberg : Üç dilimli yapraklar. Bitkisel süsleme motifi olarak kullanılmıştır.
Secâvend : Kur'an-ı Kerim'i mânaya uygun olarak doğru okumak için konulan işaret. Mesela kaf(ق): durmayı; sad (ص): geçmeye izni; cim (ج}: durma veya geçmenin caiz olduğunu; mim (م) : muhakkak surette durmayı gösterir. Kelime, bu işaretleri koyan zâtın memleketi olan Secâvend şehrinden alınmıştır.
Secâvend kalemi : Bk. Cava kalemi.
Secde gülü : Kur'an-ı Kerim'de secde edilecek âyetlerin hizasına, sayfa kenarlarına yapılan yuvarlak, içi boş süsleme. Gül şeklinde olduğundan bu adı almıştır.
Sedefkâri yazı : Bazı levhalarda görülen, sedef kakma suretiyle yazılan yazı.
Selçuklu eğrileri : Bk. Selçuklu münhanîleri.
Selçuklu münhanîleri : XI - XV. yüzyıl boyunca yazma kitap süslemelerinde çok sık karşılaşılan bir üslûptur. Genellikle Selçuklular tarafından kullanılmalarına ve kavisli, yumuşak ana yapılarına dayanılarak Ord. Prof. Dr. A. Süheyl ÜNVER tarafından, bu üslûba Selçuklu münhanîleri adı verilmiştir.
Genel olarak rûmîlerin ve kuş kanatlarının iç bünyelerinde bulunan ayrıntılardan oluşup, kendine özgü bir renklendirme tekniğine sahiptir. Daima birbirinin arkasından çıkacak şekilde çizilerek meydana gelirler. Her bir münhanînin daralan kısmı kompozisyonun gerektirdiği belli bir yöne doğru gittikçe incelerek devam eder.
Semerkandî kâğıt : Vaktiyle Semerkant'ta yapılan esmer; kaba fakat sağlam bir kâğıt. (Bk. Kâğıt).
Ser sûre : Mushaf'ların sûre başlıklarına verilen ad. Dikdörtgen şeklinde tezhiplidir. İklil, serlevha, başlık da denilir.
Sere : Bk. Tuğra.
Serlevha : Başlık, yazma kitabın tezhiplenen başlık bölümü. Bir levha veya kitabın başına yazılan yazı ve yapılan resme de serlevha denilir. Fatih devrinde kitap başlıkları, ucu ince tığlarla biten mihrap şeklinde değil, sayfanın enince uzanan uzun dikdörtgenler şeklindedir. Bu devirde pembemsi, mavi ve siyah» renk; çiçek, dal, yaprak ve filiz motifleri, türlü geçmeler görülür.
Serpme : Benek benek serpiştirilmiş olan çiçek, yaprak ve benzeri süslemelere verilen ad.
Serpme altın : Serpme suretiyle yapılan ufak ufak aralıklı noktalardan ibaret yaldız süslemenin adı. Püskürtme olanına zerefşân denilir (Bk. Zerefşân).
Sertâb : Klâsik ciltlerde mıkleple alt kapak arasındaki parça. Sayfa kenarlarını korur ve mıklebe hareketlilik sağlar. Üzerinde âyet, beyit yazılı olanları vardır.
Sevad : Siyahlık, yazı karalama.
Sevvedehu : Bk. Kelebe.
Sığır dili : Uzunlamasına açılan kitap ve mecmualara verilen ad. Beyazî de denilir.
Sırça : Bk. Kalem sırçası.
Sırma işlemeli cilt : Deri üzerine sırma ile çeşitli motifler işlenerek yapılan cilt.
Sırmakeş : Gümüşü haddeden geçirerek sırma çeken sanatkâr.
Sırt : Ciltte alt ve üst kapağı bağlayan kısım. Dip de denir. Klâsik ciltlerde sırt yuvarlak değil, düzdür. Yazı ya da bezeme yoktur.
Sıvama altın : Kat kat sürülen altın. Bir kat sürülene sürme altın denir.
Sıvama şemse : Zemini altınla kaplanmış olan kitap kâplarının üzerindeki şemse.
Sıvama yaldız : Her tarafı yekpare ve som olarak yaldızlanmış süsleme.
Silkme :. Bir yazı ve motifi aynen bir kâğıda çıkardıktan ve iğne ile dikine olarak deldikten sonra, o kâğıdı asıl yüzey üzerine koyup üstünden içi kömür tozu ile dolu kese geçirerek iz bırakma usûlüne verilen ad.
Silkme kalıbı : Silkme işinin yapılması için hazırlanan, iğne ile delinmiş süslemenin bulunduğu kopya. Meşhur hattatların silkme kalıplarına günümüzde de rastlanmaktadır.
Silkme kesesi : Silkme yapmak için kullanılan kömür tozunun konulduğu gözenekli torba.
Silkme tozu : Silkme işinde kullanılan, söğüt kömürünün tozu.
Sima' kaydı : Yazma eserlerde kitabı kopye eden kişinin yazdıklarını müellife okuduğuna ve müellifin de bunu dinlediğine dair, yazmaya konulan kayıt.
Simdûzî : Deri üzerine gümüş işlemeli cild.
Simin kalem : Gümüş kalem. Bk. Kalem.
Siyah mûrekkeb : Eskiden neft, çıra isi, keçi kılı isi veya beziryağı isinden yapılan mûrekkeb.
Siyakat : Bir yazı çeşididir. Irak'ta Abbasîler zamanında icad edilmiş, Selçuklular zamanında Anadolu'ya girmiştir.
Resmî ye özellikle mâlî işlerde kullanılmıştır, înce, girift ve genellikle noktasızdır. Az yer kaplar ve çabuk yazılır. Rik'a ile bir sayfalık bir yazı, siyakatla 4-5 satir tutar.
Siyakat noktasız ve nadiren de noktah olarak iki şekilde yazılmıştır. Kolay okunabilen şekli olduğu gibi, ancak mütehassıslarca, okunabilenleri de vardır. Harfler, kelimeler, satırlar daima birbirine yakın, hattâ bitişiktir. Asıl ismi erkam-ı divâniye olan siyakat rakamları, siyakat yazısı ile kullanıldıklarından bu adı almışlardır. Onlu, yüzlü, binli rakamları okumak zordur [54].
Soğuk damga : Eski cildlerde, süsleme şeklini verecek kalıbın deri üzerine yaldızsız olarak basılması yoluyla elde edilen bezemeye verilen ad.
Soğuk iplik : Meşin şemse cildlerin üzerine soğuk iplik demiri ile çekilen çizgiye verilen addır. Bu çizgiler altınlamnaz, boş bırakılır.
Soğuk iplik demiri : Meşin şemse cildlerin üstüne çekilen çizgiyi yapmakta kullanılan âlettir. Balta şeklindedir.
Soğuk şemse : Şemse kalıbı, yaldız kullanılmadan, doğrudan doğruya cildin üzerine basılacak olursa buna soğuk şemse denilir. Bütün islâm cildleri, XV. yüzyıla kadar bu şekilde yapılmıştır. Motifler cildin derisi renginde buakdmıştir.
Som altın : Kaplama olmayan, yekpare olan altın hakkında kullanılan bir terimdir. Parlak veya mat olanları vardır.
Somaki ebrusu : Somaki damarları gibi desenli olan ebrulara verilen ad.
Stilize: Karakteri kaybolmadan basitleştirilerek tezyînî ve şematik hâle sokulmuş biçim ya da motif. Üslûblandmlmış.
Su çizgisi : Eski kâğıtların dokusunda bulunan, aydınlığa tutulunca görülebilen çizgi. Daha çok enine çizgilerdir.
Su damgası : Bk. Filigran.
Su işareti : Bk. Filigran.
Su yolu : Bk. Su çizgisi.
Suhuf: Sayfalar. Allah'ın dört kitaptan başka, Cebrail vasıtasıyla bazı peygamberlere yolladığı emirler. 100 tanedir;
Âdem'e (10), Şit'e (50), Idris'e (30), İbrahim'e (10) yollanmıştır.
Sultani kâğıt : Eskiden ipekten yapılan iyi cins kâğıt. Bk. Kâğıt.
Supara : Eskiden mektep çocuklarının okudukları kitaplara denirdi. «Elifba cüzü» yerine «elifba suparası» gibi. Az sayfalı demek olan suKuf pare'den bozmadır.
Sûre gülü : Genellikle sûrelerin başladığı sayfa kenarına konan, içi boş, b az an da sûrenin adı yazılı yuvarlak süsleme. Bk. Gül.
Sülüs: Eski yazı çeşitlerinden ' biri. 2-3 mm kalınlığındâ kalemle, yazılır, harfler yumuşak ve ahenkli döner,. Harflerin üçte iki parçası düz, üçte bir parçası ise devirlidir. Bu Oran daima korunduğu için sülüs (=üçte bir) adını alınıştır. Hattın esasını teşkil eder ve hüsn-i hatta sülüs öğrenmekle başlanır. Ümmıffl-hat*, Mikyasü'l-hat ve mizanü'l-hat diye şöhret bulmuştur. Bütün hat çeşit ve kuralları sülüsten çıkmıştır. Kur'an, yazma kitap, başlık ve sûre başları, hilyenin besmelesi, çoğu hat levhaları sülüsle yazılmıştır.
Sünbülî : Bir yazı çeşidi.
Sürh : Kırmızı mürekkeb. Yazma kitaplarda, konu başhklarında ve metin aralarındaki şekillerde kullanılmıştır.
Bab veya faşd başlıkları kırmızı mürekkeble yazılmış yazma kitaplara da sürh denmiştir. Ateş renginde olanlara madenî sürh denir. Bu türlü kitapların sayfalarına da siyah, mavi yahut altın cedvel çekilirdi.
Sürme altın : Bir kat sürülen altın. Yalınkat olduğu için çok makbul değildir. Kat kat sürülene sıvama altın denilir.
Sütun : Kitap veya yazmalarda sayfanın yukarıdan aşağıya doğru bölünmüş olduğu kısımlardan her biri, kolon