Kabartma Şemse: Eski ciltlerde kapak süsleme motifi
şemsenin kabartmalı olanlarına verilen ad. Kabartma olmayanlarına yazma şemse
denilirdi.
Kafes: Bk. Zilbahar cilt.
Kaftan giydirmek: Yazı meşk edenlerin yazıları hocaları
tarafından beğenildiğinde, yazının üstüne beğenme (pesent) işareti çekilmesi.
Kâğıda çekmek: Müzehhiplerin ve yaldız işleyenlerin
altın varakları deste kâğıdına çekmelerine denir.
Kâğıt: Bitkisel maddelerin hamur hâline
getirildikten sonra yufka gibi açılarak kurutulmasıyla elde edilen ince yaprak.
Yazma eserlerde ve
levhalarda Şarktan ve Avrupa'dan gelen ham kâğıtlar kullanılmış; bunlar çeşitli
şekillerde aharlanıp mührelenmişlerdir (Bk. Ahar).
Âlî'nin Menakib-i Hünerveran'ından
anlaşıldığına göre, XVII. yüzyıl başlarında şu kâğıtlar kullanılmıştır:
1. Dımışkî, 2. Devletâbâdî,
3. Hataîv 4. Âdilşahî, 5. Harirî-Semerkandî, 6. Sultanî Semerkandî, 7. Hindî,8.
Nizamşahî, 9. Kasım Beygî, 10. Harirî-Hindî, 11. Gûni-i Tebrizî (Lui Tebrizî),
12. Muhayyer.
Ayrıca Osmanlı Tarih
Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü'nün Âbâdî maddesinde, Kağıtçı Saffet Efendi'nin,
Ord. Prof. A. Süheyl Ünver’deki satış defterinde mevcut, şu kâğıtların isimleri
bulunmaktadır: Yaldızlı İngiliz, Ali-kurna, ceylân kâğıdı, ministre, takrirlik,
çifte takrirlik, ince süfera, mavi çizgili süfera, ruganlı av kâğıt, Felemenk
ruganlısı, ruganlı fıstık, Frenk parlağı, boyalı Felemenk, okkalık, Alikurna
boyalısı, damgalı fıstıkî, yeşil çifte aharlı, Mushaflık yeşil, mühreli
Alikurna, nâme kâğıdı, şekerrenk, Venedik aharlısı, elvan çifte, cüzİük,
tahrirat elvan, eser-i cedid, şekerrenk battal, Venedik şekerrenk battal, mavi
çizgili İstanbul, eski Venedik gülkurusu, aharlı fıstıkî, çengâr battal, eser-i
cedid battal, mühreli battal, satrançlı battal, kıyma battal, aharlı beyaz,
çifte Bosna, parşömen Edirne, Hint âbâdî, Buhara, kalın parşömen, ince
parşömen, sarı aharlı.
Kâğıda sinek konmaması için
kitreye biraz keskin sirke koyularak kâğıda tatbik edilmelidir; kâğıdı haşerat
yemesin isteniyorsa birer ölçü hanzal suyu (Ebucehil karpuzu denilen zehirli
bir nebatın meyvesinden sıkılarak çıkarılan özsu) kitreye katılıp kâğıda
işlenmelidir. Kâğıda yağ bulaşmış ise “Eflâk tuzu iyice dövülüp ince bezden
geçirilerek kâğıt üzerine ekilir. Ağır taş altına konunca yağ lekesi kalmaz.
Kâğıt makası: Makas kelimesinin aslı mıkraz,
mikras'tır. Eskiden yazı kâğıtları tek ve büyük tabakalar hâlinde
satıldığından, herkes istediği ölçüde kâğıt kesmek için kâğıt makası
kullanmıştır. «İstanbul, Foça, Sivas, Rumeli, Bosna ve Prizren'de kâğıt
makasçılığı mahallî el sanatları arasında yer almıştır.
“Kâğıt makasları hâlis
taban demirinden, çelikten yapılırdı. Şekilleri bir karıştan fazlaca ve sapları
ayrı ayrı yapılır, uçları gittikçe sivrilerek parçalar gayet imtizaçlı bîr
surette ortasından birbirine raptolunur. Uçları birbirine o kadar imtizaçlı
birleşirler ki adetâ bir parçadan yapılmış hissini verir. Zaten hüner de
buradadır. Bunu evvelâ bileyip zağ vererek kâğıt kesmeye hazır hâle geldikten sonra,
bazıları nısfına (yarısına) kadar ve bazıları dış tarafı ve hususî olanların da
iç ve dışları altınla işlenirdi. Makasa mütenasip şekiller yapılır ve üstadının
yahut sahibinin isimleri yazılır; sapları (Ya Fettah), (Ya Ali), (Ya Veli)
tarzında yapılanları da vardır”.
Kâğıt oyma: Bk. Katı'
Kakum: Hattatların yazı yazarken, kâğıdı
yağlandırmamak ve elin hareketlerine engel olmamak için, ellerinin altında
tuttukları altı ince tüylü, üstü çuha kaplı deri parçasının adı.
Kalem:
1. Yazı yazmakta kullanılan
kamış. Hattatlarımızın kullandıkları kamış kalemler genellikle Irak ve İran'dan
gelirdi. Bu kamışlar, kararmaları için gübreye yatırılır, koyu kahverengini
alırdı.
Kamış kalemler şöyle
açılırdı: Önce kamışın iki boğum arasında kalan kısmı alınır. Sol avucun içine
yatırılarak baş-parmağın ayasına dayanmak suretiyle tutulup, kalemtıraşla eğik
olarak kesilir. Sivrice kısmın eti iyice tıraş edilerek inceltilir. Bu yassı ve
dil gibi alan incelmiş kısmın kenarları alınarak, yazılacak yazıya uygun
kalınlıkta yontulur. Kalem maktanın üstüne konularak ortasına bir yarık (şakk)
yapılır. Maktanın yuvasına oturmuş olan kalemin üstüne sol elin başparmağıyla
sıkıca bastırılarak, kalemin ucu biraz eğik olarak kesilir. .
Hattatların, yazacakları
yazıya göre ve çeşitli kalınlıklarda, çok sayıda kalemleri vardır.
İyi bir kamış kalemde
aranan nitelikler şunlardır: 'Kamış ne çok sert, ne yumuşak, orta sertlikte
olmalı; kızıl veya beyaz, damarları düzgün ve sağlam olmalıdır, aksi takdirde
kalemin ucu doğru çatlamaz; serçe parmağı kalınlığında, 10-12 parmak
uzunluğunda olmalıdır.
Kullanılmakta olan kalemde
eğrilik veya girinti çıkıntı olunca, kaynamakta olan suya sokulur, biraz suda
tutulup çıkartılarak, henüz sıcakken doğrultulurdu.
Kamış kalemlerin Cava
kalemi, Hint kalemi, Celi kalemi gibi çeşitleri vardır. Kalemin her
yontuluşunda sırçasına, içine kül konmuş bez sürülür ve kalemin mürekkebi
çekmesi kolaylaşırdı. .
İslâmiyet'te kalem, yazı
gibi, ilâhî bir lütuf olarak kabul edilmiştir. Hattatlar kalemi açarken çıkan
yongaları herhangi bir yere atmaz, toprağa gömerlerdi. Bunun sebebi kalem
adının Kur'an'da geçmesidir. Ömürlerince açtıkları kalemlerin yongalarını
toplayıp, ölünce sularının bunlarla ısıtılmasını vasiyet eden hattatlar olduğu
da yazılmıştır.
Hattatlar arasında kaleni
kullanışlarına göre isim alanlar da vardır: Simin kalem Yusuf, Ahenin kalem
Süleyman, Zerrin kalem Hüsameddin gibi...
2. Eski harflerle yazılan
yazı çeşitlerinden her biri: sülüs kalemi, reyhani kalemi, kûfî kalemi v.b.
Kalem çekmek: Tezhip işlerinde motiflerin etrafına
çizgi ile çerçeve yapmak.
Kalem fırça: Müzehhiplerin kullandığı tek tüylü
ince fırça. Desenin kâğıt, üzerine çizilmesi için kullanılır. Minyatürde de
kullanılan bu fırçalar, 3 aylık kedinin ensesinden kesilen kıllardan yapılır. Bu
kıllardan birkaç tanesi alınıp, içlerinden birinin sivri tarafı taşkın olarak
ibrişimle bağlanır ve bir güvercini kanadı sapına dip taraflarından takılarak
bu kanal yine ibrişimle boğulmak suretiyle tüyler raptedilir. Böylece
hazırlanan fırça bir tahta sopaya geçirilerek kullanılır. Eğer kılın ucu
pürüzlü ise bir kibritin alevinden hafifçe geçirilerek düzeltilir.
Kalem sırçası: Kamış kalemlerin üzerindeki parlak
mine. Kalem açıldıktan sonra hemen mürekkebe batırılacak olursa bu parlak
tabaka mürekkebi almaz. Bunu gidermek için, içine kül konmuş bezi bu tabakaya
sürmek lâzımdır.
Kalem tepsisi: Kalemleri koymaya mahsus dar ve
uzunca tepsiye verilen addır. Ağaçtan yapılanlarının yanı sıra gümüşten,
altından olanları da vardır.
Kalem yastığı: Bk. Makta.
Kalemdan: Kalem koymağa yarayan kutu. Arapçası
«mikleme»dir. Kubur ve kalemlik de denir. Kalemler birbirine çarpmasın diye
kalemdanların içine mitreşe adı verilen çuha örtü konulurdu. Bağa, sedef,
fildişi süslemeli olanları vardır. Düz tahtadan, gümüşten yapılanlar ve üstleri
beyitlerle süslenmişleri de bulunurdu.
Kalemgir: «Yazıya elverişli» demektir. Yazı
yazılırken kalemin kâğıda sürtünmeden kolaylıkla yürümesi. Kâğıtların kalemgir
olması için üzerlerine âhar ve tılâ sürülürdü.
Kalemkâr: Kalemle iş işleyen sanatkâr.
Kalemkârî: Kalemle yapılan boya işleri.
Kalemkeş: Eski yazma kitapların veya yazı
levhalarının kenarına yaldız veya mürekkeple çizgi çizen kişi. Bk. Cedvelkeş.
Kalemlik: Bk. Kalemdan.
Kalemsilen: Kalemin ucuna toplanan ye kuruyarak pürüzlenen
mürekkebi silmekte kullanılan çuha veya sünger.
Kalemtıraş: Kamış yazı kalemlerini açmakta
kullanılan uzunca saplı bıçak. Arapçası mibree'dir. Gezlik de denir. Yazı
takımları arasında mutlaka kalemtıraş bulunur; sapları kemik, fildişi, sedef, öd
ağacı, abanoz, akik, mercan, hünnap veya pelesenkten yapılırdı. Kalemtıraş tığı
da denilen bıçakla sap arasında, çoğu zaman pirinçten yapılmış bir bilezik
bulunur. Buna prazvana denilir.
Altın ve gümüşten
prazvanası olan kalemtıraşlar da vardır. Kalemtıraşlar bıçaklarının şekillerine
göre: hattatî, kâtibî, servî, küt, söğüt yaprağı, cam kırığı, izmarit;
saplarının şekillerine göre; çelik sap, demirhindi; şirmaga (balık derisi
kaplı), gümüş prazvana, altın prazvana gibi isimler alır. Bıçak üzerinde prazvanaya
yakın yerde çeşitli şekillerde oyulmuş imzalar ve süsleme vardır.
Kalemtıraşçılar icazet almadan imza koyamazlardı. Bunlar peştemal kuşanırken,
en yaşlı kalemtıraş üstadı kendilerine o güne kadar kullanılmamış isimlerden
birini verirdi.
Kalemtıraşın çeşitleri
vardır: Hâkk işinde kullanılan, kalemtıraşın adı mihfere, yalnızca kalemin,
yarılması işinde kullanılanın adı ise mifrez'dir. Yanlışları kazımak için minik
kalemtıraşlar da yapılır ve bunlar çoğu kez orta kalemtıraşların sapı içinde
açılan boşluğa yerleştirilir; sapın alt ucundaki kapak açılarak çıkarılırdı.
Bunlara yavru kalemtıraş denilirdi.
Kalemtıraşı, Osmanlılar
İranlılardan almışlardır. Yavuz Sultan Selim'in İran'dan getirdiği ve
ganimetlerin en kıymetlisi saydığı Tebriz sanatkârları arasında kalemtıraşçılar
da vardı. Ancak Osmanlı kalemtıraşları da çok zarif ve mükemmeldir.
Kalemtıraş kını: Kalemtıraşı saran, meşin veya ağaçtan
yapılmış koruyucu, mahfaza.
Kalemtıraş tığı: Kalemtıraşın madenî bıçak kısmı.
Kalıp:
1. Hattatlar arasında cel'î
yazıların müsveddelerine verilen ad. Kalıplar çeşitli şekillerde meydana
getirilirdi. Bazı hattatlar sulu mürekkeple kaba kâğıtlar üzerine yazarlar ve
sonra tashih ederlerdi. Bazıları ise garip usûller denemişlerdir: Recaî Mehmed
Şâkir Efendi, kalıplarını makasın, iki ucunu açarak kâğıt üzerinde yürütmek
suretiyle yazmış ve makasın iki ucunun bıraktığı çizgileri kalemle çizerek
istediği kalıbı elde etmiş; Şefik Bey ise Beyazıt'ta bugün Üniversitenin dış
kapısı üzerindeki «Daire-i Umur-ı Askeriyye» yazısını, iki kalemi birbirine
bağlayarak, bir günde yazmış. Hattat kalıbı yaptıktan sonra sıra, istenilen
yere geçirilmesine gelir, bunu da mücellit yapardı. En sık kullanılanı iğneleme
usûlü idi.
2. Ciltçilikte motiflerin,
deriye geçirilmesi işleminde kullanılan kalıplar. Önceleri bu iş için demir ve
tahta kalıp kullanılırken, sonraları deriyi bozmaması için, sertleştirilmiş
deri ve özellikle deve derisi kalıplar kullanılmıştır. Tıraş edilmiş deri
parçaları kabartma olacak motifin büyüklüğünde kesilir, 3 cm kalınlığında
oluncaya kadar çiriş denilen özel bir kola ile üst üste yapıştırılır. Kuruyunca
tahta kadar sert bir blok hâline gelir. Bu, "muşta" denilen âletle
dövülerek istenilen ölçüde inceltilir. Mücellit, çizdiği deseni bunun üzerine
silker ve bir hakkâka verir; hakkâk, derinin üzerindeki kabartma olacak
kısımları yeterince oyarak çukurlaştırır, böylece motif kalıbı elde edilmiş
olur.
Kalıp baskısı: Mücellitlerin kitap cildi erine
bastıkları süsleme motiflerinin kalıpları üstüne baskı yapmak için kullandıkları
âletin adı.
Kalledehu: Bk. Ketebe.
Kamış kalem: Bk. Kalem.
Kanad: Bk. Şiraze
Kapak: Bîr kitabın üstünü örten ve cildini
teşkil eden mukavva kapaklardan her birisi.
Kapak süslemesi: Eski yazma kitaplarda ilk sayfaya
kapak olarak yapılan süsleme.
Kaplan çizgisi ve
beneği: Türk süsleme
motifi. Bk. Çintamani.
Karalama: Sipariş almadığı zamanlarda hattatın,
eli durmasın diye gelişigüzel karaladığı yazılar. Hattatlar boş zamanlarında
harf ve kısa cümleleri, noktalarını koymadan, tekrar tekrar yazarlardı. 9ıYolda
giderken veya bir yerde otururken, sağ elinin parmaklan arasında, zeytin
büyüklüğünde bir taneyi yuvarlayıp duran hattatlar vardır.
Ord, Prof. Dr. A. Süheyl
ÜNVER'in notları arasında rastlanan şu örnek karalamanın önemini çok güzel
belirtmektedir.
Hattat Mustafa İzzet
Efendi; «Haftada bir gün yazmam, ertesi gün elim hemen değişir. Bu bir günlük
istirahattan dolayı yazının bozulan tarafını yalnız ben hissederim, kimse
farkında olmaz. Eğer iki gün yazmasam, başkaları da bunu farkeder» dermiş.
Karga: Bk. Mıklep.
Kargacık: Süsleme terimi. Arap harflerinin
sonuna ve yazıda boş kalan yerlere konulan süs motiflerinden birinin adıdır.
Karşılaştırma: Bk. Mukabele kaydı.
Kartuş-pafta: Geniş bordürler ya da Sertap üzerine
yuvarlak veya beyzî şekilde parçalar konmuş ise bunlara kartuş-pafta denilir.
Bazen bu paftalarda cildi yapan sanatkârın ismi ile karşılaşmak mümkündür.
Edirne ciltlerinde bu
kartuş-paftaların içleri beyitlerle doldurulmuş, bu beyitlerin içinde
mücellidin adı da geçirilmiştir. Ayet-i kerime yazılmış kartuş-paftalar da
vardır. Pafta veya kitabe de denilmiştir.
Kasım Beygi: Eskiden kullanılan kâğıtlardan
birinin adı (Bk. Kâğıt)
Kat': Kesme, kesilme.
Katı': 1. Kat' eden, kesen, 2.Eski
kalemtıraş çeşitlerinden biri. Söğüt yaprağı biçimindedir. Katı' denilen sanat
eserleri bu kalemtıraşla yapılırdı.
Kat'ı kâmil: Kâğıdın, asıl büyüklüğü
değiştirilmeden kullanılmasıyla meydana getirilen eski yazma kitaplara verilen
isim. Büyük Mushaflar böyledir,
Katı'a: Oyma. Herhangi bir şekil ve yazının
kâğıt veya deriden oyularak çıkartılmasıyla meydana getirilen bir süsleme
sanatıdır. Oyulup çıkartılan kısma erkek oyma, oyulan kısma ise dişi oyma
denilir. Erkek ve dişi parçalar başka bir deri veya kâğıda yapıştırılarak
süsleme yapılır. «Oymalar tek tek oyulmamıştır. Muhtelif renkte boyanmış ve
terbiye edilmiş kâğıtlar beş-altı sahifesi üst üste yapıştırılarak ince bir
karton kıvamına gelince oyma âletleri ile oyulmuştur. Sonra bunlar suya
atılmış, suda birbirinden ayrılan parçalar isteğe göre boyanıp tahrirlenerek
muhtelif yerlere yapıştırılmışlardır». Ayrıca bk. Mukatta'.
Katı'a şemse: Bk. Müşebbek şemse.
Katığ: Katı'a kelimesinin katîğ olarak
kullanıldığı da görülmüştür.
Kâtüb-i kütüb: Kütüphane görevlisi.
Kâtibi kalemtıraş: Bıçak biçimli eski kalemtıraşların
bir çeşidi. Ucu dönük biçimliydi. Safi adlı sanatkârın yaptığı kâtibi
kalemtıraşlar meşhurdur.
Katta': Kesmeci; katı'a, oyma işlerini yapan
sanatkâr. Bu sanatkârların en meşhuru Bursalı Fahri''dir.
Kattanan: Katta'lar; katı'a işi yapan
sanatkârlar.
Kebikeç: Eskiden yazma kitaplara yazılan bir
tılsım sözü. Bu tılsım, kitaplara güve ve böceğin dokunmaması için yazılırdı.
Kenarsuyu: Bk. Bordur, Geçme.
Kesira: Bk, Kitre.
Keskin yazı: Usûlüne ve kurallarına, uygun yazı.
Kesme: Şemse ciltlerin köşelerinin dışına,
bütün cilt devredilmek, fakat birbirine bitişmemek suretiyle yapılan motiflere
verilen addır. Buna «parça su» da denilir. Motifler birbirine bitişik olursa
«yekpare su» adını alır.
Kesme yazı: Eski hattatların kâğıdı kesip oyarak
meydana getirdikleri yazı; mukatta' yazı. Bu şekilde hazırlanmış çok güzel bir
Kaside-i Bürde, Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya 4170 numarada bulunmaktadır.
Keşide: Eski yazıda kuyruklu ve uzantılı harflerin
bu bölümlerinin, güzel göstermek veya istife uydurmak amacıyla özel biçimde
çekilmesi, uzatılması; bu uzantıya verilen ad.
Ketebe: Bir hattatın yazdığı yazıya ismini
koyması, demektir. Yazı meşkedenler, hocalarından ehliyetlerini gösteren
icazetnameyi aldıktan sonra yazılarına ketebe koyarlardı. Aslı, «o yazdı» demek
olan ketebehu'dur. Bazı hattatlar ketebeden sonra, «min telâmiz-i filan...»
diyerek üstatlarının adını da yazarlardı.
"Ketebe yerinde,
Nemekahu, eğer yazan kendinden bir söz katıyorsa Harrerehu, harekeli yazılmış
ise Rakamehu, tevazu için veya karalama olduğunu ifade için Sevvedehu, bir
meşke bakarak yazmış ise veya meşk olduğunu ifade için Meşşakahu, istinsah
suretiyle yazılmış ise Nesehahu veya Satarehu, aynen taklid edilmiş ise Kalledehu
gibi tabirler kullanılmıştır."
Ayrıca murakka'at, kıt'a,
kitap, ve levhalarda el-Fakîr, el-Hakir, el-Müznib, er-Râcî gibi takdim
edilecek makama veya yazının konusuna uygun tevazu ifade eden cümleden sonra
isim yazanlar da olmuştur, isimden sonra bazen "Güfire lehu, Gufire
zünûbuhu" gibi dua cümlesi ilâve edenler de olmuştur».
Ketebe kıtası: Bk. icazetname.
Kettâb: Güzel yazı yazmayı kendisine meslek
edinen sanatkâra eskiden verilen isim. Yakut al-Musta'sımî'den sonra hattat
denilmiştir;
Kıl kalem: Müzehhiplerin minyatür yapmak ve ince
çizgiler çizmek için kullandıkları fırçanın adıdır. Bu fırçalar tek kıldan
yapılırdı.
Kılçıklı ebru: Boyalarının, deseni, içice geçmiş V
harfine benzetilerek düzenlenmiş ebrulara verilen ad.
Kırma: Bir yazının, asıl kaleminden daha
ince ve kırıklı yazılmasına denir. Kırık döküktür. Sülüs kırması, nesih,
kırması... gibi. Ayrıca bk. Hatt-ı icazet.
Kırmız: Kırmızı kabuklu ve kabuğundan, lakit
adında bir tür boya çıkarılan böcek.
Kırtâs: Kâğıt, sayfa; kâğıtçı.
Kıta: Dört mısradan meydana gelen nazım
şekli. Ayrıca güzel yazı ile yazılmış küçük levhalara da kıta denilmiştir.
Kıvrıkdal: Süsleme motifi.
Kıvrımdal: Bk, Şaz yolu.
Kilke: Bk. Lika.
Kitabe: Bk, Kartuş-pafta.
Kitap başı süslemesi: Yazma ve kimi basma kitapların ilk
sayfalarına yapılan süsleme.
Kitre: Kesira da denilir. Bir çeşit ahar
yapımında kullanılır. Anadolu'da yetişen geven dikeni denilen nebatın sapı
çizilerek oradan akıtılan sıvının sertleşmesiyle elde edilen, yapıştırma
özelliği az bir maddedir. Ebru yapımında da kullanılır. Taze ve beyaz olanı
makbuldür.
Kol: Bk. Tuğra.
Koltuk: Murakkaların ilk satırını teşkil eden
sülüs yazıdan sonra, nesih yazı ile o satırdan kısa olarak yazılan satırların
iki tarafında kalan boş kısımlar hakkında kullanılan bir terimdir. Bunlara
tezhip yahut altın tozundan zerefşan süs yapılırdı». Divanlarda da yazılı
sayfaların uygun kare şeklindeki boşluk kısımlarına tezhip yapılarak koltuk adı
verilmiştir, Buna koltuk işleme denir.
Kontür: Bir rengin etrafına çekilen çizgi,
çevre çizgisi. Tezhipte tahrir yerine, Fransızca'dan dilimize giren bu kelime
de kullanılmıştır.
Kozak: Antlaşmalar, name-i hümâyunlar ve
önemli emirlerin konulduğu mahfazanın adıdır.
Körük: Kitap koymağa yarayan mahfazanın
açılıp kapanan kısmına verilen ad.
Köşe: Mücellit terimi olarak, şemse
ciltlerin dört köşesine yapılan motiflere verilen isim. Tezhip terimi olarak,
levhaların kenar uçlarına yapılan süslere verilen ad.
Köşe bezemesi: Ciltlerin köşe süslerine verilen
isim; köşebent.
Köşe çiçeği: Ciltlerin köşe süslemesi.
Köşebent: Cilt kapağının dört köşesine yapılan
süsler. Türk ciltlerinde çoğunlukla şemse ile köşebent arasındaki kısım boş
bırakılmıştır. Az sayıda XVI. yüzyıl Türk cildinde bu kısım da süslenmiştir.
Köşelik: Üçgen formlardan oluşup, köşe
boşluklarını süsler; köşebent.
Kubbe levha: Kitap başlıklarının kubbe şeklinde
yapılmış olanlarına verilen addır. Sade olanlarına düz levha denirdi.
Kubbeli: Tezhipli kitapların, ilk sayfalarında
kubbe levha bulunanlarına verilen addır. Bu tezhip, cami ve minareleri andıran
şekillerde yapılmıştır.
Kubur: Üstünde kalem, koymaya mahsus yeri,
altında hokkası bulunan yazı âletinin adıdır. Üzeri nefis tezhipli ve beyitler
yazılı olanları vardır. Üstüne vernik çekilmiştir, içine kalem, kalemtıraş,
makta, kâğıt makası konulurdu.
Kûfî: Ma'kılî yazıdan gelişerek, daha
muntazam ve bazen köşeli harflerle yazılan İslâmi yazı. Kûfe şehrinden adını
almıştır. Arabistan, İran, İspanya (Endülüs Emevîleri) ve Türk ülkelerinde
yazılmıştır. Selçuklu Türkleri kûfî yazının düğümlü, çiçekli, geçmeli gibi
dekoratif örneklerini ortaya koymuşlardır.
Geometrik karakterli
kûfi'nin, yazma ve yapma kûfî, olarak iki çeşidi vardır. Yazma kûfî kalemle
yazılan, yapma kûfî göre, pergel gibi araçlarla çizilerek yapılan yazılardır.
Yazma kufiye en güzel örnekler ise kütüphanelerde bulunan ve ceylân derisi
üzerine yazılmış olan en eski Kur'an cüzleri veya nüshalarıdır.
Kumaş cilt: Kenarları deri, ortası kumaş cilt
(Bk. Çeharkuşe cila). XI.yüzyılda yapılmış örneklerine rastlanmıştır. Ancak
XVI. yüzyılda yapılanları en güzelleridir. II. Beyazıt devrinde ufak kareli
kumaşlarla yapılmış pek çok örneği kütüphanelerde mevcuttur.
Kumkuma: Yazı hokkası yerine de kullanılan bir
terimdir.
Kumlu ebru: Serpiştirilmiş kum tanelerini andıran
şekilde yapılmış ebrulara verilen addır.
Kurt: Tezhip terimi. Levhaların kenarına
yapıştırılan ve perva» adı verilen ebru kâğıtlar üzerine yapılan süslemeler.
Kuzu: Müzehhiplerin iplikten daha kalın ve
cedvelden ince olarak sayfa kenarlarına altınla çektikleri hat.
Kuzulu cedvel: Yeşil altınla sarı altından bir arada
çekilerek ve araları mürekkeple ayrılarak meydana getirilen cedvellere denilir.
Sarı altın yeşil altının dörtte biri ölçüsünde olur. İnce cedvel yalnız dışa
çekilirse tek kuzulu cedvel, dışa ve içe çekilirse çift kuzulu cedvel denilir.
Külliyat: Bir müellifin bütün eserlerinin,
yazılmış ya da basılmış, toplu biçimine verilen ad.
Kümmî: Eski yazma kitap çeşitlerinden,
birinin adıdır. Uzunlamasına ve küçük olan bu kitapları, eskiden âlimler
yenlerinde taşımak üzere yaptırmışlardır.
Künye: Yazmaların fişlenmesinde bir yazarın
şöhreti, adı, baba, dede adı ve nisbeti ile doğum, ölüm tarihlerini gösteren
kayıt.
Kürk: Yazı yazılırken elin nemi kâğıda geçmesin
diye el altına konulan kürk parçası.
Kürrase: Yazma kitapların, sekiz sayfadan
meydana gelen formasına verilen ad.
Kürsü: Bk. Tuğra, (Sere).
Küttab-ı i'câm: Harfleri noktalayan, yazıya nokta
koyan kâtipler.
0 yorum :
Yorum Gönder